Walter Murch’ün “Göz Kırparken” isimli kitabında “Altı Kural” başlıklı bölüm, mümkün olan en iyi kesmenin nasıl yapılacağını anlatır. Murch’e göre kesmenin iyi olduğunu belirleyen altı element vardır. Bu elementleri önem sırasına göre aşağıdaki gibi listelemiştir.
- Duygu – 51%
- Öykü – 23%
- Ritim – 10%
- Göz Takibi – 7 %
- Perdenin İki Boyutlu Yapısı – 5%
- Aksiyonun Üç Boyutlu Yapısı – 4%
Murch bu kuralların tamamının aynı anda kullanılmasının şart olduğunu söylemiyor. Söylediği şey; bu listedeki kriterlerin kurgunuzda size temel yol göstericiler olduğu.
Duygu İçin Kes
İlk kuralla başlayalım: Duygu. Harika bir kesmenin %51’ini oluşturuyor. Peki Murch’ün duygudan kastettiği nedir?
Bunu anlamanın en temel yolu kendinize şunu sormaktır: Bu kesme, bu anda duygusal olarak izleyiciyi nasıl etkileyecek? Bir kesmede mutlu, bir kesmede üzgün hissettirmek zorunda değilsiniz. Bu kuralda mühim olan filmin genel olarak nasıl hissettirdiği. Yani tonu. Elde etmek istediğiniz sonuca ulaşmak için kesmeleriniz doğru duygusal tonda ve hissiyatta mı? Bu geçiş ya da kesme hikayenin genel duygu durumuyla uyumlu mu? Hikayenin genel duygu durumu başta belirlemeniz gereken tondur. Belirlediğiniz hissi tüm hikaye boyunca korumak istiyorsanız kesmeler ve geçişler de bu hisse uygun olmalıdır.
Walter Murch’ün kurgu başyapıtı Baba (The Godfather) filmine bakalım. Biliyoruz ki Michael, ana karakter, ailesinin yaşam tarzını devam ettirmek istemiyor. Ancak meşhur restorant sahnesinde karşısına büyük bir engel çıkıyor.
Michael’ın tuvalette, klozetin üzerinde saklı duran silahı aldığını görüyoruz. Çıkacakken duruyor ve ellerini kafasına götürüyor. Aslında oyalanıyor, biz de onun korkusunu hissediyoruz. Tuvaletin kapısında gergin bir şekilde beklerken uzaktan duyulan tren sesi yükselmeye başlıyor. Ses gitgide yükseliyor. McClusky’nin tuvalete baktığı sahne ile kesiliyor. Bu aslında iki şeye hizmet ediyor. Birincisi, gerginlik ve heyecan yaratıyor. İkincisi, izleyicinin Michael’ın kafasının içindeymiş gibi hissetmesini sağlıyor. O yükselen gerginlikte eklenen tren sesi olayın ciddiyetini ve karakterin iç çatışmalarını daha iyi anlamamızda destek oluyor. Filmin karanlık ve beklenmedik hissiyatı Murch’ün, Michael’ın kafasındaki yoğunluğu sesle kesmesine çok iyi oturuyor.
Yönetmen Francis Coppola ve editör Walter Murch burada çok iyi bir iş birliği yapmışlardır. Michael iki kişiyi vurmadan önce kamera ona doğru yaklaşır. Aynı anda tren sesi gittikçe yükselir. En çok yükseldiği noktada Michael vurur. Murch, Michael silahı ateşlediğinde tren sesini tamamen kesmeyi tercih etmiş. Michael kararını vermiştir. Artık kafasında dönüp duran kargaşa yoktur. “Baba” olarak kaderini seçmiştir.
Öykü Kurgulamada Ustalaş
Kesme, geçiş ya da kurgu öyküyü anlamlı bir şekilde ilerletiyor mu? Editör olarak verdiğin her kararda öyküyü de göz önünde bulunduruyor musun? Peki öyküden kasıt nedir?
Öykü filmin ne hakkında olduğudur. Olay örgüsünü öyküyle karıştırmamak önemli.
Örneğin, Silbaştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) filminin olay örgüsü (plot); Joel’in eski sevgilisi hafızasından onu sildirdiği için kendisinin de hafızasını sildirmeye karar vermesidir. Ama öyküsü; eğer acıyı silersen aşkı da silersin fikridir. Filmdeki her karar bizi bu noktaya getiriyor.

Bu filmde sahneleri zaman açısından doğrusal olmayan bir şekilde kurgulamak hikayeye muhteşem bir şekilde hizmet ediyor. Sahnelerin düzenli olmayışı ana karakterin hafızasını kaybetmesinin kafa karışıklığını izleyiciye de yansıtıyor. Ayrıca filmin çoğunda Joel’in hatıraları silindikçe o hatıraları görüyoruz. En son hatırladığı andan Clementine’la ilk anılarına kadar onunla birlikte bir yolculuğa çıkıyoruz. En acı verici hatıralar ilişkinin sonlarındakiler olduğu için ilk silinen hatıralar da onlar oluyor. Biz de ilk olarak onları izliyoruz. Zamanla ilişkinin başlangıcına doğru gidiyoruz ve Joel ile birlikte, aşklarının güzelliğini görerek hatırlıyoruz. Bu güzelliğin farkına varmasıyla Joel prosedürü yaptırmaktan vazgeçiyor. Sahip oldukları aşkı silmek istemiyor. Bu geriye dönük yapı, hikayeyi derin ve anlamlı olacak şekilde ileriye taşıyor. Öykünün duygusal deneyimini güçlendiriyor.
Filmcilerin yaşadığı ortak problemlerden biri de çalışmayan sahneleri atmaktır. Yaratılan ancak öyküye hizmet etmeyen sahnelerin atılması çok zor hatta duygusal olabilir. Sahnelerimizle, diyaloglarımızla çok bağlandığımızda onları çıkarmak gerçek bir mücadele.
İlk başlarda Silbaştan‘ın senaryosunda Joel’ in eski sevgilisi Naomi karakteri de yer alıyordu. Film açık bir şekilde hatıralarla, iyisiyle kötüsüyle geçmişi hatırlamak üzerinden geçiyor. Naomi bir hatıra olarak Joel’i geçmişte tutuyor ve neden Clementine gibi (tahmin edilemez ve spontane, yani “naif” Naomi’nin tam tersi) bir kadını aradığına temel oluşturuyordu.
Naomi’nin sahnelerini filmden çıkarmak odağın tamamen Joel ve Clementine’da olmasını sağlıyor. İzleyen Naomi’ye karşı suçlamada bulunmuyor ya da Naomi olmasa ne olabilirdi diye düşünmüyor. Bizler filmde sadece Joel ve Clementine’ın tekrar bir araya gelmesini umut ederek izliyoruz.
Ritmi Tutturmak
Yapacağınız kesme ritim açısından öykünün duygusunu destekliyor mu? Kesmeler duygusal tonu verebilecek şekilde ahenkli mi? Kesme ritmik açıdan doğru yerde mi yapıldı? Editör olarak yapmanız gereken, karakterin kafası karışık olduğu için ya da sahne bunu gerektirdiği için izleyeni andan koparmaksa kesmelerinizin ritmi çılgınca bi hızda olabilir. Ama öykünün duygusu daha sakin ise ritim de o duyguya uygun şekilde olmalıdır.
Ritmin duyguya iyi hizmet ettiği bir sahneye bakalım.
Bonnie ve Clyde’ın son sahnesi. Yönetmen Arthur Penn ve editör Dede Allen, ritmi öyle iyi oturtmuşlar ki suçluların kaçınılmaz ama bir o kadar da ani olan ölümlerini tam olarak olması gerektiği hızda algılıyor izleyen. Atlamalı kesmeler (Jump cut) kullanılarak iki aşığın kaderlerindeki ölüme gitmeleri hızlandırılmış. Kesmeler çok hızlı ve şiddetli. Yani kurgunun ritmi filmin tonunu birleştiren bir eleman oluyor.
Göz Takibi
Göz takibi; kamera hareketi, sahne planlaması, renk, ışık ve kesmeler aracılığıyla izleyenin ilgisini belli bir alana yönlendirmek anlamına gelen tekniğin ismidir. Filmcilerin izleyenlerin gördüğü şeyi kontrol etmesini sağlar.
Sahnede izleyenin odağı çoğunlukla nerede? Bu yapacağım kesmeyle birlikte yeni sahnede izleyenin odağı nasıl değişecek? Bu soruların cevabını bilmek yönetmenlere bazı “hileler” yapmak için de avantaj sağlıyor. Çünkü izleyenin odağının nerede olacağını bilmek, aynı kareye bilgi saklamak için müthiş bir yol. Bir önceki sahnede izleyicilerin odağı karenin ortasındaysa ve kesmeyle birlikte gelecek yeni sahnenin arka köşesine önemli bir bilgi koyduysanız izleyenlerin büyük bir kısmı bunu görmemiş olabilir. Çünkü odaklandıkları yer ekranın ortasıydı, gelen sahnede de ilk odaklanacakları yer ekranın ortası olacak.
Bazı öğeleri saklamanın yanısıra göz takibi, izleyenlerin değişen hikayeyi takip edebilmesine de olanak sağlar. Hareket aniden hızlandığında ve sahnelerde değişen çok fazla öğe olduğunda kesmelerin yardımıyla izleyenlerin odağı gereken yerlerde tutulur.
Yukarıdaki sekansta asıl önemli olan her şey merkezde oluyor. Her kesmede izleyicilerin odağı merkezde tutuluyor. Böylece hareketi takip etmek kolaylaşıyor.
İlk sahnede odak karenin merkezindeyse ardından gelecek sahnede de izleyicinin odağı yine karenin merkezinde olacaktır. Bu durumu avantaja dönüştürüp filminizde ister bilgi saklamak için, ister izleyiciye sürpriz yapmak için isterseniz de odağı gerekli yerde tutmak için kullanabilirsiniz.
Bir de renk ve konumun göz takibinde nasıl kullanılabileceğine bakalım. Nitelikli yönetmenler bilirler ki bütünsel bir renk paleti belirleyip filmde uygulamak filmin modunu belirler, sahneleri birleştirir ve öyküyü görsel olarak bir araya getirir. Aynı zamanda renk, göz takibini de yönlendirir.
Bu sahnede Schindler, aşağıda kaos yaşanırken yüksekte bulunduğu konumdan kırmızı paltolu kızı izler. Küçük çocuk kırmızı paltosuyla tüm siyah beyaz palet içinde parlamaktadır. Schindler o anda yaptığı şeyi görmezden gelemez ve inkar edemez. Biz de izleyici olarak onunla birlikte izleriz, onunla birlikte hissederiz. Schindler’in konumu da çok önemlidir. İzlediği yerden küçük kıza yardım etmesi neredeyse imkansızdır. Bu çaresizliği de göz takibiyle hissederiz. Karakterin konumu ve kullanılan renk paleti izleyicinin öyküden alması gereken hissiyata bütünüyle hizmet etmektedir.
Ekran İçin Gerçekliği Yeniden Yaratmak
Hayat üç boyutlu. Perdenin iki boyutlu yapısı kuralı, üç boyutlu hayatımızı ekranda gördüğümüz iki boyutlu dünyaya adapte etmemiz gerektiğini söylüyor. İzlediğimiz ekranda, iki boyutlu bu alanda, A kişisinin gerçekten B kişisine baktığını izleyiciye kanıtlamanız gerekiyor yani.
Walter Murch bu kuralı 180 Derece Kuralı ile ilişkilendiriyor. İki karakter birbirlerine karşı aynı sağ-sol konumunu yakaladıklarında oryantasyon yapılmış ve sahne konumlandırması tamamlanmış oluyor. Bir karakterden diğerine kesildiğinde, kamera birinin sağında diğerinin solunda kalacak şekilde olmalıdır. Bu şekilde izleyen de ekrandaki gerçekliğe adapte olabilir.
Tabii ki bu kural kırılabilir ama önce kuralı iyi anlamak gerekir.
Sahnede Fiziksel Alan
Bu kuralın amacı seyircinin sahnedeki her şeyin yerini anlamasını sağlamak, kişilerin ve objelerin birbirlerine göre konumunu doğru verebilmektir.
Örneğin, arabasından inen karakter çıktığında yere mi basacak yoksa direk evin içine mi geçecek? Aradaki kesme yeterince iyi bir şekilde karakterin fiziksel alanını anlamamıza yardımcı oluyor mu? Sinemanın erken dönemlerinde yönetmenler bu konuda fazlaca paranoya yapıyorlardı. Önceleri daha az kesme kullanıyordu, oyuncular genelde bir yerden bir yere gideceklerinde yürüdükleri gösterilirdi. Aksi halde seyircinin olayları takip edemeyeceğinden korkulurdu. Tabii şimdilerde böyle bir durum pek söz konusu değil.
Ama mesela Inception’da insanlar duvarlarda yürüyor. Peki orada bu kural nasıl uygulanacak?
Inception filmini izlediyseniz biliyorsunuzdur ki film rüyaları, rüyaların içindeki rüyaları takip ediyor. Yani karakterlerin konumu içlerinde bulundukları durumun doğası gereği bu kuralı yıkıyor zaten. Kuralın uygulanmıyor olması filmin tonuna ve hikayesine uygun hale geliyor.
Bu tarz kuralları yıkan kararlar kurgu aşamasına gelmeden çok önce planlanıyor. Örnekteki gibi sahnelerin ortaya çıkabilmesi için yönetmenin, editörün ve senaristin birlikte çalışması gerekiyor.
Not: Kaynaklarda yer alan ilk linkten Walter Murch’ün Göz Kırparken isimli kitabının tamamına ulaşabilirsiniz.
Kaynaklar:
https://sinekutuphane.files.wordpress.com/2015/04/walter-murch-gc3b6z-kc4b1rparken.pdf