2019’da Game of Thrones’un son bölümü yayınlanmıştı. O zamandan beri ilk kez küçük-ekranı fantastik yapımlar benzer şiddette domine etmemişti.
Üst düzey televizyon dizilerini popüler kültür gökyüzündeki kayan yıldızlar olarak düşünürsek üç kayan yıldızın birbirine bu kadar yakın süre içerisinde belirmesi bir mucize olarak adlandırılabilir mi?
“Eğer fantastik kurgu ya da sadece iyi hikaye anlatıcılığının fanıysanız bugünler tam size göre.” diyor “The Lord of the Rings: The Rings of Power” (Güç Yüzükleri) dizisinin oyuncusu Cynthia Addai-Robinson.
- Güç Yüzükleri, 2 Eylül’de Amazon Prime’da prömiyerini gerçekleştirdi.
- Netflix’te ise 5 Ağustos günü “The Sandman” promiyerini gerçekleştirmişti. Sandman, Neil Gaiman’nın çizgi roman serisinden uyarlama.
- 21 Ağustos’ta ise George R.R. Martin’in “A Song of Ice and Fire” romanlarından uyarlama olan Game Of Thrones dizisinin spin-off’u “House of the Dragon” yayınlanmaya başlandı.
Üç dizinin yapımı da yıllardır sürüyor. Üçü de beklentileri karşılamak konusunda büyük baskı altında olan yapımlar. Fakat aynı zamanda da çok sevilen edebi eserlerin uyarlamaları oldukları için oyuna elleri güçlü başlıyorlar.
Allan Heinberg oluşan bu beklentileri anladığını söylüyor. O sadece “The Sandman”in Gaiman ve David S. Goyer’in yanı sıra dizinin yaratıcılarından biri değil aynı zamanda tam zamanlı bir çizgi roman hayranı.
“34 yıldır “The Sandman” fanıyım.” diyor Heinberg bir telefon röportajında. 25 yıldır ise bu çizgi romanın ekrana nasıl uyarlanabileceği hakkında düşünüyordum.
Heinberg, 1989 ve 96 arasında yayınlanan The Sandman’ı “çok özgün, alışılmış dışı, güçlü ve ilham verici bir eser olarak tanımlıyor. “Hayatın ve ölümün nasıl işlediği, birbirimizi nasıl sevdiğimiz konuları hakkındaki aşk ve merak duygusu ile üretilmiş”
İlginç bir şekilde Heinberg, The Sandman’i fantastik kurgu dizisi olarak görmektense bir ilişki draması ya da aile hikayesi olarak görüyor. Yine de öykünün fantastik diyarlarda geçtiğini kabul ediyor.”
Benzer şekilde Patrick McKay ve ortak yapımcı J.D. Payne de Güç Yüzüklerini Game of Thrones ayarında bir fantastik drama olarak görmüyor. Ancak, fantastik kurgunun televizyondaki karşılığını, günlük insan deneyiminin dışında dünyalar yaratmak ve bu dünyalar içinde karmaşık, serileştirilmiş hikayeler anlatmak olarak tanımlarsanız (Syracuse Üniversitesi’nde Bleier Televizyon ve Popüler Kültür Merkezi’nde profesör ve yöneticisi olan Robert Thompson’un tanımı) Güç Yüzükleri ve Sandman kesinlikle bu tasarıya uyuyor.
Thompson verdiği bir telefon röportajında, fantastik kurgunun içersinde bazı paranormal unsurlar ve gezegende gerçekleşmeyen şeyler olması açısından dramaturjik olarak bilim kurgu ile benzerlikler taşıdığını” söylüyor.
Ve bu şeyler, “içinde yaşadığımız değil, orkların, elflerin, sihrin vb. olduğu paralel bir dünya olduğu gerçeğini kabul etmeye istekli olduğunuz sürece” anlamlıdır.
Açıkça, Tolkien’inki gibi kitapların on yıllardır hırsla yutulduğu gerçeği – “Yüzükler” üçlemesi ilk kez 1954 ve ’55’te yayınlanmıştı – insanların bu sıçramayı yapmaya istekli olduklarını gösteriyor.
Ancak “Game of Thrones”, yalnızca “Güç Yüzükleri”, “House of the Dragon” ve “The Sandman”in aynı değil, aynı zamanda “The Witcher”, “The Wheel” ve hatta “Stranger Things” gibi diziler da dahil olmak üzere, bugün yatırımcılardan onay alan büyük bütçeli fantastik kurgu dizileri için TV izleyicilerini hazırladı diyebiliriz.
Heinberg şöyle diyor: “Bence HBO, Game of Thrones ile başlangıçta çok büyük bir risk aldı. Aldığı bu büyük risk, bu tarz işlere karşı bir iştah ve tutku olduğunu gösterdi. Böylece yayıncıların bu tür hikayeleri anlatmak için bu kadar zaman ve para harcaması kesinlikle mantıklı bir hale geldi.”
“Bu yüzden Game of Thrones’a ve bu gösterinin başarısına derinden minnettarım.”
Thompson da benzer düşünüyor, Game of Thrones sayesinde fantastik diziler daha kolay satılmaya başlandı. Bilgisayar üretimi görseller ve dijital teknolojideki sıradışı ilerlemeler sayesinde de bu trendin güçlü olacağı ve güçlü olmaya devam edeceği fikri sağlamlaştı. Aynı Dallas, Hill Street Blues gibi dizilerin dizi kültürünü, Tony Soprano, Walter White ve Vic Mackey’lerin dizilerde anti kahraman kültürünü oturttuğu gibi.
Kötü; ya da ahlaki olarak bulanık sularda yüzden karakterler, ortaçağımsı bir tarihsellikte, soylu ailelerin güç savaşlarını ve insanlar ve doğaüstü varlıklar arasında apokaliptik bir ortamda yaşanan savaşta hayatta kalmayı konu alan Game of Thrones gibi dizilerde de boldu.
Prequel’i “House of the Dragon”da ise hikaye Game of Thrones karakteri Daenerys Targaryen’in atalarını takip ediyor. Ejderha eğiticisi soylu bir aile iç savaşa sürükleniyor. Variety’ye göre, ABD’de HBO ve HBO Max’teki galayı izleyen yaklaşık 10 milyon izleyici ile HBO tarihindeki en büyük prömiyer izleyicisine ulaştı ve Game of Thrones’un başarısından açıkça yararlandı.
Öte yandan “Güç Yüzükleri”, “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” kitaplarındaki olaylardan binlerce yıl önce geçiyor ve elfleri, cüceleri, kılayakları (tarih öncesi hobbitler), insanları ve diğer yaratıkları içeriyor. Şimdiye kadar yapılmış en pahalı TV dizisi olduğu söyleniyor.
“The Sandman” ise günümüzde geçiyor; fakat “Dream” adındaki doğaüstü varlığa odaklanıyor. Dream, rüyaların ve kabusların efendisi. 100 yıllık esaretinin insanlığa verdiği hasarı telafi etme uğraşında.
Tüm bu dizilerin amacı, doğal olarak, hikayeleri Thompson’ın “garanti izleyici” dediği kaynak materyale zaten aşina olan izleyicinin ötesine taşımak.
Heinberg, “The Sandman”i yapmanın en zorlu kısmının bir yandan kaynak materyale sadık kalırken bir yandan da “hem uzun süredir çizgi romanın sıkı hayranı olanlar hem de hiç okumamış insanlar için Sandman’i televizyon taşımak” olduğunu söyledi.
O ve ortak yaratıcılarının başarılı olup olmadığı, hayranları ve TV eleştirmenleri tarafından hala tartışılıyor, ancak “The Sandman”, çıkışından üç hafta sonra Netflix’in küresel Top 10 listesinde hala 1 numaradaydı. (Gaiman, Twitter’daki hayranlarına bunun “gerçekten pahalı bir şov” olduğunu belirterek ikinci bir sezonu garanti etmek için yeterli olmayabileceğini söyledi.)
“Yüzüklerin Efendisi”ne henüz aşina olmayan izleyicilere hitap etmek, “Güç Yüzükleri”nde McKay ve Payne için de bir endişe kaynağıydı. “Umarız ki dizinin insani ya da bazen insanlık dışı dramı sizin için debir LOTR fanı kadar ilgi çekici olacak,” diyor McKay.
Bir popüler teori de fantastik dizilerin izleyici için hali hazırda çekici olduğunu söylüyor çünkü bu onların gündelik hayattan kaçabilmelerini sağlıyor; fakat Thompson’un bu teori hakkında söyleyecekleri var.
“Kaçacaksın neden bu dizilerdeki korkunç şeyler olan diyarlara kaçmak isteyesiniz?
Game of Thrones başka bir dünya olabilir; ama içerisinde bulunduğumuz dünya kadar çirkin gözüküyor. Bu teori daha çok “Ted Lasso” gibi diziler için geçerli olabilir bence.”
House of the Dragon dizisinde Lord Corlys Velaryon’u rolündeki oyuncu Steve Toussaint canlandırılan dünyanın bir sürü rahatsız edici şey ile dolu olduğu konusuna katılıyor; fakat fantastik öğelerin çirkinliği lezzetli bir hale getirdiği iddiasını ortaya atıyor.
“House of the Dragon”, dağılan bir aileyi ele alıyor, diyor bir röportajında. “Hırs, kıskançlık, komplo hakkında. Kesilen kafalar da var. İnsan davranışlarına panaromik olarak bakabiliyoruz… İnsanlar hala birbirlerinden hoşlanmıyorlar vesaire, ama bir yandan da ejderhalar var.”
Fantastik yapımlar için bu kurulması gereken bir denge. Yeni kurulan dünyadaki felaketlerin gerçek dünyaya çok yakın olmaması; fakat izleyicinin özdeşlik kuramayacak kadar da uzak olmaması.
Toussaint’in dediği gibi “Eğer canlandırdığınız karaktere inanmıyorsanız, eğer empati kuramıyorsanız, kılıçlar ya da ejderhalar sizi kurtarmayacak.”
McKay Television Critics Soru&Cevap oturumunda aynı tarzda bir düşünce paylaşıyor:
“Bu derecede büyük ve kompleks bir dünyada bazen bu derecede politik bazense şiirsel bir hikaye anlatıyorsanız bir dayanak noktası olarak anne ya da kız, bir çift, baba-oğul ya da karı koca gibi bir hikaye unsuru seçmek gerekiyor. Bir Númenórean ya da a cüce ya da elftense.
Güç Yüzükleri’nde silvan elf Arondir rolündeki Ismael Cruz Cordova ise çok güzel bir şekilde özetliyor:
“Porto Riko’da, zemini çamurlu evlerde büyüdüm ve hayatımda büyük zorluklar yaşadım. Tolkien’i her gördüğümde -çünkü tüm paramı ilk DVD’mi, yani ‘Yüzüklerin Efendisi’ni almak için biriktirmiştim- kendimi o dünyada hissettim. Özellikle dağlardan gelen elflerle olan ruhsal ve duygusal bir bağ kurdum, kendime Tolkien’in dünyasında küçük bir ev buldum.”
Kaynak: The Star