Ridley Scott 2017’de çektiği Alien: Covenant ve All the Money in the World filmlerinden sonra yönetmenliğe biraz ara vermişti. Bu sonbahar iki film ile geri dönüyor: Pandemi dolayısıyla çekimleri ertelenen, kadrosunda Matt Damon, Adam Driver, Jodie Comer ve Ben Affleck olan bir 14. yüzyıl hikayesi The Last Duel ve Lady Gaga, Adam Driver, Al Pacino, Jared Leto, Jack Huston, Reeve Carney ve Jeremy Irons’un rol aldığı ve bu cuma Türkiye’de de vizyona giren House of Gucci.
House of Gucci’nin teknik detaylarını ve filmden önce Gucci ailesi hakkında bilmek isteyeceklerinizi bu yazıda derledik.
Ridley Scott’un 20 Yıllık Projesi
Ridley Scott, Gladyatör’ü çekiyorken Scott’un eşi Giannina Scott “The House of Gucci: A Sensational Story of Murder, Madness, Glamour, and Greed ” kitabının film haklarını satın almıştı. Filmin geliştirilmesi 10 yıl sürdü. Film için değişik yönetmenler, oyuncular, senaryolar düşünüldüğü için ve bu süreç 20 yılı buldu. Filmin klasik bir anlatıyı takip etmemesi için Ridley Scott isminde ısrar edildi. Filmde detaylara verilen önemler ve onların hikayeyi besleyiş biçimi her an göze çarpıyor ve Scott’un doğru isim olduğu anlaşılıyor.
Görüntü Yönetmeni: Dariusz Wolski
House of Gucci’nin görüntü yönetmeni Ridley Scott ile sık sık çalışan ve bu sene çıkacak The Last Duel‘in de görüntü yönetmeni olan Polonyalı Dariusz Wolski. Dariusz Wolski geçtiğimiz sene News of the World ile Oscar’a aday olmuştu.
Wolski House of Gucci’yi çekimler sırasında şu şekilde özetlemiş: “Ridley ile çalışmak kolay, çünkü geceleri çekim yapmayı sevmiyor. Set oldukça düzenli ve rahat. Günden 10 saatten fazla çalışılmıyor.
Her film bambaşka bir macera. Bir filme başlarken bu sanki ilk işinizmiş gibi gelir ve bence bu işleri ele almanın en güzel yolu. Tabii benim için böyle söylemenin kolay olduğunu da kabul ediyorum çünkü tecrübem olduğu için bazı şeyler bilinçdışı ilerliyor.”
“Bu film 80’lerdeki ve 90’lardaki yüksek moda camiası hakkında olacağı için biraz daha farklı olacak. Filmin dokusu hakkında hala düşüncelerim var. İşin aslı 80’ler çok iyi gözüken bir dönem değil. O zamanki moda dünyası ve defileler çok da iyi gözükmüyorlar. O koca paltolara bakıp koca bir iç çekiyor insan. Biraz kitch, biraz komik ve trajikler. Sanki çok yüksek bütçeli bir entrika dizisi çekiyormuşsunuz gibi. Tabii çılgın bir ekiple.
Godfather yüzünden Al Pacino’ya yanlışlıkla beş kez Micheal diye seslendim. “
Alexa ve Panavision Lensler ile Çekildi
Film Arri Alexa Mini LF ile çekilmiş. Panavision Vintage 65 ve Panaspeed Lensler kullanılmış.
Panavision’ın sitesinde bu lensler şu şekilde özetlenmiş: Vintage 65 lensler büyük format modern kameralara klasik bir bakış getiriyor. Vintage 65, hoş ten rengi tonları sağlayan sıcak, şekillendirici bir lens seti. Organik odak kaymaları ve yuvarlak bokehleri ile sanatsal niteliklerden ödün vermeden yüksek çözünürlük sunuyor. PV 65 yuvalı film ve dijital kameralar ile uyumlu.
Filmin Gerçek Hikayesi Hakkında Bilgiler
Gucci’nin sıradışı gerçek hikayesini bugüne kadar birçok kişi kurmaca penceresinden -Yunan trajedileri, hanedanlık hikayeleri, Dallas ve hatta Borgias- bakarak yorumladı. Bu listeye Shakespeare’i de ekleyelim çünkü Juliet’in “Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile kokmaz mı aynı güzellikte?” sözleri hikayenin özünü anlatır nitelikte.
Filmden yayınlanan klipte Patrizia Reggiani rolündeki Lady Gaga’nın kocası filmde Adam Driver tarafından oynanan Maurizio Gucci ile olan yüzleşmesini görüyoruz. Patrizia burada “Gucci heyecan verici değil ve herkes bunun farkında,” der. Kocası ise “Bu en azından benim ismim. Bizim ismimiz,” diyerek cevap verir. Onlarınki boşanma ve cinayet ile sonuçlanan bir evliliktir. Reggiani İtalyan mahkemesi tarafından kocasını öldürtmekle suçlu bulunur. Dışarıdan aileye giren kişi büyük bir felaket getirir. Filmde de bu durum derinlemesine bir şekilde keşfedilmeye çalışılıyor.
Birinci ve İkinci Jenerasyon Gucci’ler
Hikaye her şeyin mimarı olan, oğullarını birbirine düşürdüğü söylenen ve vasiyetinde kızına hiçbir şey bırakmayarak mirasını oğulları Aldo (Al Pacino), Vasco ve Rodolfo (Jeremy Irons) arasında paylaştıran Guccio Gucci ile başlıyor.
İlerlemeden önce ailenin kökeni hakkında biraz bilgi verelim. Floransa’da doğan Guccio İtalya’yı terk ederek İngiltere’ye gider. Londra’daki Savoy Otel’de çalışır ve ünlülerin ve zenginlerin yaşayış biçimini ve zevklerini öğrenir. Eve döndüğünde 1906 yılında Gucci’yi kurar. İlk başta niyeti şehirdeki müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Modern taşımacılık ilerledikçe 1921 yılında şirket artisan deri ürünlere odaklanır. Bu tarih ikinci jenerasyon Gucci’lerin markaya dahil olmaya başladığı noktadır. 1950-1970’ler arasında Guccio’nun oğullarının başarısıyla marka yükselir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra modanın kalbi İtalya ve İspanya’ya kayar. Seyahatin kolaylığı ve La Dolce Vita‘nın büyüsüyle turistler macera ve alışveriş motivasyonuyla İtalya’ya akın ederler. 1953 yılında Gucci New York’da mağaza açmış, bilinen bir marka haline gelmiş, Grace Kelly, Frank Sinatra gibi isimlerin ilgisini çekmişti. 1968 yılında makosen ayakkabıların dışında Gucci giyim konusunda da atılımlar yapar. Sonrasında takılar gelir.
Filmin asıl konusu: Üçüncü Jenerasyon Gucci’ler
Dramanın başladığı yer 70’lerde üçüncü jenerasyonun işleyişe dahil olmaya başladığı noktadır. Film de asıl olarak bu dönemi anlatıyor. Adam Driver’ın oynadığı karakter Maurizio, Amcası Aldo ile beraber çalışmak için New York’a gönderilir. Maurizio’nun ailenin gözdesi olma hali 1983’te babası öldükten sonra daha da vurgulanmaya başlanır. Bu sırada Maurizio’nun aileden dışlanan kuzeni Aldo (Jared Leto) ile arasındaki rekabet ve yıpratıcı dava süreci de ilerlemeye devam eder.
Maurizio ve eşi Patrizia arasında ise anlaşmazlıklar sürmektedir. 1984 yılında Patrizia bavulunu yapıp evden çıkar. İş gezisine gittiğini söyler fakat ertesi gün bir arkadaşını yollayarak Patrizia’yı iyiliği için terkettiğini bildirir. 1993 yılında Maurizio hisse paylarını Investcorp’a satarak Gucci ailesinin şirketteki varlığını bitirmiş olur. Patrizia ile evliliği ise 1994 yılında biter. Ertesi yıl ofisinin önünde vurularak öldürülür.
Tüm bunlar olup biterken artık Kering’in sahibi olduğu Gucci markası en güçlü dönemini yaşar. Meşhur çift G’li logosu hep aynı kalır. Bu logoyu 1930’larda aile savaş kısıtlanmalarına yakalanmamak için geçici bir çözüm olarak bulmuştu. Keşke aile meselelerinde de bu gibi pratik çözümler bulabilseler ve farklı bir sona sahip olabilselerdi.