“Fotoğrafın Keşfi Öncesinde Görüntü Elde Etmek – Bölüm 1” ve “Fotoğrafın Keşfi Öncesinde Görüntü Elde Etmek – Bölüm 2” yazılarımızda ilk görüntü elde eden insanlardan bahsetmiştik. 1820’lerin sonlarına doğru Yuda Bitümü kaplı gümüş plakalar üzerine, karanlık odası ile görüntüler elde eden Niepce’ye kadar gelmiştik. Bu yazımızda hikayeye devam edeceğiz ve fotoğrafların elde edilişini göreceğiz.
Şovmen
İngiltere’ye giderken Niepce çok ilginç bir insan olan Louis Daguerre ile tanıştı. Büyük ihtimalle ikisinin de lenslerini kullandığı, lens üreticisi Charles Chevalier tarafından tanıştırıldılar. Daugerre tüm özellikleriyle Niepce’nin tam zıttıydı. Arazi sahibi Niepce’nin tersine Daguerre, bir katibin oğluydu. Artistik yetenekleri sebebiyle babası onu bir mimarın yanına çırak olarak yollamıştı. Böylece bir şeyler öğrenip kendi yolunu çizebilirdi. Louis’in farklı planları vardı ve sonuç olarak Paris Operası’nda Sahne Tasarımcısı olarak çalışmaya başladı. Ancak Louis’in ailesi bu durumdan hoşnut değildi. Çünkü o dönemde sosyal statüsü düşük bir işti ve Louis’in sürekli tiyatro topluluğu ile partilere katıldığı dedikoduları yayılıyordu.
Partilemelerine rağmen Daguerre oldukça başarılı oldu. (Belki de partilemesi sayesinde demek lazım. Çünkü çok iyi bir dansçı olması nedeniyle tüm sosyal etkinliklere ve partilere davet edilirmiş ve bir çok yetenekli insanla buralarda tanışmış.) O ve arkadaşı C. M. Bouton büyük Panoramalar çizmeye ve boyamaya başladılar. (Önce karanlık odaları yardımı ile eskizlerini çıkarıyorlardı.) Bu devasa ve karmaşık resimler kapalı alanlarda sergileniyordu ve insanlar onları görmek için para ödüyorlardı.
1822’de Daguerre ve Bouton yepyeni bir gösteri başlattılar: Diyorama. Diyaroma, panoramik manzara görüntülerinden oluşuyordu. Görseller yarı saydam keten üzerine resmediliyordu ve birbiri ardına konulan kanvasa gerilmiş bu resimler, bütünü oluşturuyordu. Kanvaslar önden ve arkadan farklı açılardan, ayna ve pencereler kullanılarak ışığın manipüle edilmesiyle aydınlatılıyordu. Bu aydınlatma şekli görsellere oldukça gerçekçi üç boyutlu görünüm kazandırıyordu. Zamanının çok ötesinde bir durumdu. Aşağıdaki fotoğraf o zamanlar sergilenen diyoramadan kalan resmedilmiş bir parça. Bütün diyoramanın gerçekçi etkisini yansıtmasa da o günlerden kalan nadir orjinal çizimlerden bir tanesi.
Diyorama müthiş başarılıydı, çok fazla insan görmeye gidiyordu (bilet fiyatları tiyatro biletinden yüksek olmasına rağmen). Daguerre ve Bouton ikinci diyoramayı Londra’da açtılar. Tüm çalışanların kanvaslar üzerinde çizim ve boyama yapıp gösteriye katkıda bulunmasına rağmen diyoramanın gerçekçiliğinin anahtarı olarak Daguerre’in karanlık odadaki yetenekleri olduğu biliniyordu.
Çok yetenekli bir ressam olmasına rağmen Daguerre, karanlık odası ile fotografik görüntüler elde etme çalışmaları yapıyordu. Yavaş ve az ilerleme kaydediyordu, 1826’da Niepce’ye onun deneyleri hakkında sorular sorduğu bir mektup yazdı. Niepce başta pek ilgilenmedi ancak 1827’de İngiltere’ye giderken Daguerre’i ziyaret etti ve diyoramayı görünce çok etkilendi. İngiltere’ye yaptığı başarısız gezi sonrasında Niepce Daguerre’e deneyleri hakkında makale yayınlamayı planladığını yazdı. Daguerre de cevap olarak şunları yazdı:
Metodlarını yayınlamadan önce bundan büyük bir gelir elde etme yöntemi mutlaka bulunmalı… fakat bunun için gerekli yolların mükemmelleştirilmesi birkaç yıl alacaktır.
Diyorama’nın gerçekçiliğinden olsa gerek Niepce, Daguerre’in çok daha iyi bir karanlık odaya sahip olduğunu düşünüyordu. Hatta “M. Daguerre’inki kadar mükemmel bir kameraya sahip olduğumda daha iyi görüntüler elde edebilirim” yazdığı da biliniyor. Daguerre Niepce’nin gerçek görüntüler elde etmekten çok uzak olduğunun farkındaydı. İkili 1829’da 10 yıllık yasal bir ortaklık kurdu. Metodlarını birbirlerine açacaklar ve sonunda elde edilen tüm kârı eşit şekilde paylaşacaklardı. Gariptir ki bu aslında yok yere yapılmış bir ortaklıktı. Çünkü Daguerre’in karanlık odası Niepce’ninkinden daha iyi değildi. Niepce’nin Yuda Bitümü kullandığı teknik ise bir çıkmazdı.
Ortaklık başka açılardan da başarısızdı. Niepce ortaklık başladıktan kısa bir süre sonra öldü ve ölmeden önce çok az ilerleme kaydedebilmişti. Oğlu Isidore Niepce babasının ortaklıktaki payını devraldı ancak Nipece’nin tabiriyle “heliography”e ilgisi hiç yoktu. Daguerre işler için bütçeyi sağlayacaktı ancak kendisi 1832’de iflas ettiğini duyurdu. Diyorama çok başarılı olmasına rağmen gösterileri devam ettirmek oldukça pahalıydı. Daguerre az bir fonlama, daha da az yardım ve neredeyse hiç olmayan kimya bilgisiyle yola yalnız devam etmeliydi. Niepce’nin yaptığı gibi gümüş plakalar kullandı ama onları ışıktan önce iyot (iodine) dumanına maruz bıraktı. Bu ona soluk bir görüntü verdi.
Daha sağlam görüntüler elde edebildiği metodu kazayla bulduğu söyleniyor. Bir gece, pozlanmış plakayı kimyasal dolabında unutuyor. Ertesi sabah sağlam ve soluk olmayan, net bir görüntü oluşuyor. Daguerre kimyasallardan birinin buharının bu şekilde etki ettiğini anlıyor ve onları tek tek test etmeye başlıyor. Tüm bu kimyasallar başarısızlıkla sonuçlandığında fark ediyor ki görsellerini geliştiren şey dolaptaki kırık bir termometreden yayılan cıva dumanıymış. 1837’ye kadar oldukça kabul edilebilir fotoğraflar elde ediyor, şimdilerde ise onlara Daguerrotype deniyor.
Son tekniği görece basitti. İyice cilalanmış gümüş plakaları iyot dumanına maruz bıraktı, plakalar üzerinde ışık hassasiyetine sahip gümüş iyodür bir kaplama oluştu. Bunlar karanlık odada 4 ile 10 dakika arasında pozlanırdı, daha sonra plaka çıkarılıp civa dumanına maruz bırakılan kutuya konurdu. Pozlanmış gümüş iyodür ile karışan cıva oldukça sağlam görüntüler elde edilmesini sağlıyordu. Son olarak plaka tuzlu su ardından duru su ile yıkanarak tarama aşaması sonlandırılırdı.
Daguerrotypelar pozitif görüntülerdi; gümüş plakalar sabitlenmiş ve çerçevelenmeye hazır görütüleri barındırıyordu. Görüntülerin sahip olduğu detaylar şaşırtıcı derecede fazlaydı. Ancak her Daguerrotype tekti, baskı ile çoğaltmak mümkün değildi.
Şerif
William Henry Fox Talbott klasik İngiliz seçkinlerindendi. Fazlaca titre, miras kalan arazilere ve Cambridge’de aldığı eğitime sahipti. Sanat ve bilimle ilgileniyordu ve Royal Society’e bu yüzden seçildi. İngiltere’deki Royal Society, Fransa’daki Fransız Bilimler Akademisi’nin dengiydi.
Talbott, İtalya’da tatildeyken, karanlık odası ile bolca görüntü çizdi ve 1833’te çizmeden nasıl görüntü elde edebileceğine dair deneyler yapmaya başladı. Wedgwood ve Davy’nin çalışmalarını takip ederek başladı. Kağıdı gümüş klorürle kaplıyordu ve baskı yöntemi ile görüntü elde ediyordu. Görüntülerini daha sonra potasyum iyodide batırarak sabitleyebileceğini diğerlerine göre daha hızlı keşfetti. Görece daha kalıcı görüntüler elde ediyordu (görüntüler hala soluyordu ama solma işlemi daha yavaş oluyordu).
Daguerre’in aksine, Talbott’nun süreci negatif fotoğrafı oluşturdu. Yarı saydam kağıt üzerine ters çevrilmiş biçimde oluşturduğu görüntüleri daha sonra başka ışık hassasiyetine sahip kağıtlara birden fazla kez aktararak pozitif fotoğrafları elde edebileceğini buldu. Bu da kendisine bir görüntüden birden fazla fotoğraf elde etme imkanı sağladı.
1835’e kadar karanlık oda kullanarak bu yöntemle görüntüler oluşturmaya devam etti. Ancak çalışmalarını kendisine saklıyordu, duyurmadan önce yöntemlerini mükemmelleştirmeyi bekliyordu. Tüm süreçlerini ve buluşlarını saklı tutuyordu, bazı çalışmalarını sadece çok yakın çevresine gösteriyordu. Elde ettiği görüntüler Daguerrotypelar kadar keskin ve detaylı değildi ama onun da bir görüntüden birden fazla fotoğraf üretme avantajı vardı.
Diğerleri
O zamanlar Talbott ve Daguerre birbirlerinin çalışmalarından bihaberdi. Ayrıca görüntü elde etmeye çalışan diğer insanları da bilmiyorlardı. 1825’te Hercules Florence isminde Fransız bir adam, illüstratör ve teknik ressam olarak Rus bir ekibin Brezilya’daki Amazon Ormanları’na yaptıkları keşif gezisine katıldı. Oraya gittiğinde Brezilyalı bir kadınla evlendi ve Sao Paulo’ya yerleşti. Keşif sırasında çizdiği resimleri çoğaltmanın bir yolunu ararken Niepce ve Wedgwood’un yaptıkları gibi (onlardan bağımsız ve habersiz) değme baskı ile görüntüler elde etme yöntemini keşfetti.
1833’e kadar, yerel bir eczacının yardımıyla Florence, karanlık odası ile gümüş nitrat kağıtlar üzerine görüntü elde etmek için deneyler yapıyordu. Hatta işlerini tanımlamak için “photographie” (fotoğraf) terimini üretmişti. Ancak, çok uzak olan Brezilya’da yaşıyordu ve işleri başka yerlerde bilinmiyordu. Ve işin gerçeği, değme baskı konusunda oldukça başarılı çalışmaları vardı ancak henüz yeterince kaliteli fotoğraflar elde edemiyordu.
Başka bir Fransız, Hippolyte Bayard bağımsız olarak farklı bir süreç geliştirmişti. Kağıtları önce gümüş klorür sonra potasyum iyodid’e batırıyordu ve hemen ardından kamerada (karanlık oda) pozlanmaya bırakıyordu. Bu görüntüleri gümüş değil kağıt üzerinde elde etmeyi sağladı. Ama görüntüler negatif değil pozitifti ve kaliteleri iyi değildi. Diğerleri gibi Bayard da bulduklarından kimseye söz etmedi. Zaten Ekonomi Bakanlığı’nda çalışan biri olarak rakipleri gibi güçlü bağlantıları da yoktu.
Olayların Duyulması
Ve evet, 1838’de birkaç insan fotoğrafı icat etme yolunda adım adım ilerliyorlardı: İflas etmiş Fransız Şovmen Daguerre ve ilgisiz iş ortağı. Arkeoloji hakkındaki kitabını yazmak üzere fotoğraf deneylerine ara vermiş bir İngiliz soylusu (Talbott). Brezilya’da bilinmezlik içinde çalışan bir Fransız ve hobi olarak fotoğraf elde etmekle ilgilenen bir katip.
Bu grupta sadece Daguerre’in işleri ileriye taşıyacak isteği ve bağlantıları vardı. 1838 yılında Isidore Niepce’ye yeni bir kontrat sundu. Yeni kontratta, buluşun Daguerre’in olduğu net bir şekilde belirtiliyordu. Niepce’nin de ismi geçecekti ama buluştan herhangi bir gelir elde edilirse çoğunluğunu Daguerre alacaktı. Niepce kendisine haksızlık edildiğini düşünse de (aslında tüm işi Daguerre yapmıştı, bu yüzden pek de haksızlık sayılmaz diyebiliriz) kontratı imzaladı.
Francois Arago( Fransız Bilim Akademisi Sekreteri), Daguerre’in görüntülerinden oldukça etkilenmiş ve Fransız Hükümeti’ne bu eserleri ve icadın yöntemlerinin haklarını “dünyaya hediye” etmek üzere satın almayı teklif etti.
6 Ocak 1839’da Fransa Gazetesi şu şekilde duyurdu:
…, Diyorama ressamı M. Daguerre’den önemli bir buluş. Bu buluş, ışık ve optik alanındaki tüm bilimsel teorileri altüst ediyor ve çizim sanatında yeni bir çığır açıyor.
M. Daguerre karanlık odanın içinde görüntülerin kendi kendine sabitlenebildiği bir yol buldu. Böylece artık karanlık odadan çıkanlar objelerin soluk yansımaları değil, onların bir resim veya baskı gibi sabitlenmişi kalıcı görüntüleri olacak.
8 Ocak’ta Argo, Daguerre’in görüntülerini Bilim Akademisi’ne sundu ve 19 Ocak’a kadar bu büyük haber İngiltere’de ve Avrupa’da tüm büyük gazetelerde tekrar tekrar yayınlandı. Bunun yapılması, başarının takdir edilmesi, Daguerre’in ödüllendirilmesi ve fotoğrafın ana akım bir şeye dönüşmesi gibi algılanabilir. Ama hiç öyle değildi ve kaos daha yeni başlıyordu. Talbott, Daguerre’in buluşu hakkında her şeyi okuduktan sonra tüm bunların kendi icadı olduğunu ileri sürdü. Bayard, Florence (ve birkaç kişi daha) bu buluşun kendilerinin olduğunu söyledi. İngiliz bir bilim insanı ve kimyacı olan Sir John Herschel ise Daguerre’in ve Talbott’nun süreçlerinden haberdar olur olmaz onları geliştirmeye başladı.
Bu karmaşık hikayenin devamı yazının bir sonraki bölümünde olacak!
Kaynak:
https://www.lensrentals.com/
http://niepce.house.museum/pagus/invus4.html
http://www.rleggat.com/photohistory/history/cameraob.html