Kiralık Kameracım’ın “Sektördeki Kadınlar Anlatıyor” adlı yeni YouTube serisi’nde üçüncü bölümün konuğu Ezgi Nalçacı’ydı. Röportajı sizin için yazıya döktük. İyi okumalar!
1990 yılında Eskişehir’de doğan Ezgi Nalçacı, 6 yıldır kamera asistanlığı yapıyor. Bilgi Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun olan Ezgi Nalçacı, şimdiye kadar ulusal ve uluslararası çapta ses getiren birçok uzun metraj film ve televizyon reklamlarında çalıştı. 3 yıldır Kamera Asistanları Derneği üyesi.
Sektöre Nasıl Başladı? Neden Kamerayı Seçti?
Bu sektöre girmeye Lise 2’de karar vermiştim. Reji olarak başladım. Çünkü yönetmen olmak istiyordum. Yönetmenliği en kolay kendi departmanında gözlemleyebileceğimi düşünmüştüm. İki buçuk yıl aktif reji asistanlığı yaptıktan sonra kamera öğrenmem gerektiğine karar verdim.
Sektörde Bir Kadın Olarak Karşılaştığınız Zorluklar Oluyor Mu?
Türkiye’de yaşamak zaten bir kadın olarak baştan çok zor. Bu yüzden bir dayanıklılık geliştirerek ilerlemek gerekiyor. Herhangi bir yerde çalıştığında da karşına çıkacak bir durum bu. Onun dışında teknik ekipte kadın olmak konusunda zaten azınlığız. Hatta kamera ekibinde diğer teknik ekiplere kıyasla daha çok kadın var. Ben şu zamana kadar set ekibinde çalışan sadece bir tane kadın ile çalıştım. Işık ekibinde tanışmadım ama hikayeler dinledim buna dair.
Önyargılar var öncelikle zorluklar dediğimiz noktada. İşte malzeme ağır, nasıl taşıyacaksınız gibi bir dert var. Taşınıyor ama. Doğru nefes ve doğru pozisyon ile taşınmayacak bir malzeme yok. Onun dışında sadece kas kütlesi daha fazla diye erkekler bu malzemeleri taşırken sanki zorlanmıyorlarmış gibi bir algı var. Sürekli bir eller uzanıyor mesela. Benim malzemem, kamerayı ben alacağım yani oradan. Görüntü yönetmeninin omzundan falan. Ters açıdayım kolum titredi falan diye herkes bir anda atılıyor orada. Benim malzemem bir durun. Sen de alırken zorlanıyorsun görüyorum yani.
Yardım isteği hiçbir zaman kötü niyetli değil ama oradan benim şeflerimin ne diyeceğini kimse onu düşünmüyor. “Bu kız da demek ki o kadar kondisyonlu değil, bir dahaki işe çağırmasam mı acaba?” ya da “Stüdyoya çağırırım dere tepedeki işlere çağırmam,” diyebilir. Aslında iyi niyetle yapılan bir şey uzun vadede kötü sonuçlara yol açabilir.
Yani erkekler erkekler ile işe gitmek istiyor. Uzun metrajda ben her lafıma dikkat etmek istemiyorum. Küfürler, bilmemneler, rahat olmak istiyorum diyorlar. Böyle hikayeleri de cayır cayır yüzümüze de söylüyorlar bu arada: “Ben senin çalışmanı seviyorum ama rahat etmek istiyorum ağzımdan çıkanı iki kere düşünmek istemiyorum,” falan gibi.
Bazı görüntü yönetmenleri ve ekip kuran şef asistanlar cinsiyet dağılımı eşit olsun, dengeli bir dağılım olsun diye özellikle kadın asistan çağırıyorlar. Böyle güzellikler de var. Bazen yapımcılar sadece kadın ekip kurmak istiyorlar. Böyle küçük küçük çıkış noktaları da var. Onun dışında uzun metraj, şehirdışı işlerde daha çok rahat etmek istiyorum deyip seni eledikleri de oluyor.
Kendini kanıtlamak için daha fazla efor sarfetmen ve daha uzun süre geçirmen gerekiyor. Herkes abi bir kere sette. Bu kendine yaptığın bir kalkan aslında. Küçükten büyüğe ben herkese abi diyorum çünkü herkesin o gri bölgede durması gerekiyor.
İşini Severek Mi Yapıyorsun?
Bu iş gerçekten sevgi nefret işi gibi bir şey benim için. İşimi yaparken aşırı seviyorum ve doğru yerde olduğumu, gerçekten bu işi yapmam gerekiyor gibi hissediyorum. Peki zorluklar ile karşılaştığımda nasıl devam ediyorum? Bu şöyle bir sektör aslında. Güzelliği ve kötülüğü de orada: Bir kere sabit bir çalışma ortamın yok. Ofisin her gün değişiyor. Bir gün bir mağara, bir gün bir plato olabilir. Çünkü bir hayal gücünü gerçekleştirmek üzerine ya bütün sektör zaten. Sınırımız yok. Böyle bir meslek hiçbir yerde yok. Yarın nereye gideceğimi bilmiyorum, kimlerle çalışacağımı bilmiyorum, ekibim sürekli değişiyor. Bunlar çok büyüleyici şeyler.
Ama aynı zamanda müthiş güvencesiz. Yarın nerede olacağımı bilmiyorsam yarın bacağımı kırıp kırmayacağımı da bilmiyorum. Eğer yarın bir şey olursa, bu iş çok fiziksel bir şey olduğu için ve vücudum benim malzemem olduğu için ben uzun süre evde yatarım. Kimse de beni işe çağıramaz. Ve bunun hiçbir garantisi yok. Emeklilik falan gibi şeyler de yok.
Bu işi çok seviyorum. Bu işi sevme nedenlerinden dolayı da bu işten biraz korkuyorum açıkçası. Nasıl devam etme kararı alıyorum her seferinde. Bu kadar dinamik, bu kadar aktif, bu kadar stabil olan başka bir iş yok. Sürekli bir şeyler öğreniyorsunuz. Özellikle hedefiniz görüntü yönetmeni olmak yönetmen olmaksa. Ki genelde Türkiye’de böyle oluyor. Yurtdışında duyuyoruz 80 yaşında 2. asistan. Çünkü sevmiş ve kalmış. Bizde sürekli yükselmek zorundasın gibi bir şey var. Böyle bir hedefin varsa sürekli kendini geliştirmen gerekiyor. Teknoloji sürekli gelişiyor. Yeni malzemeler, her türlü aksesuar, işini kolaylaştırsın kolaylaştırmasın, bir gün kullan-kullanma… Işığın malzemesi vesaire.
Mesela ben ışıkla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Öğrenecek dağlar kadar şey var. Her zaman daha pratik bir yol var. Kendini geliştirmeyi hiçbir zaman bırakamayacağın bir iş burası. Motive eden şeylerden biri, bir kadın görüntü yönetmeninin izlediği bir filmi izlediğimde epey etkileniyorum. Kolektif kadınlık hakkında bir şey sanırım. Sadece kadınlık da değil aslında beni gerçekten duygulandıran, etkileyen herhangi güzel bir şey izlediğimde ben iyi ki bu sektördeyim diyorum.
Önümüzdeki Beş Yıl İçerisindeki Planların Neler?
Ben hiçbir zaman uzun vadeli hedef koyabilen biri olmadım. En son kendime koyduğum hedef sanırım Kamera Asistanları Derneği’ne girmekti. O da bir üç sene önceydi. Rejiden kameraya geçmek benim kendime koyduğum en son belirgin hedefti. Umarım beş yıl sonra en az bir kere kendi yazdığım bir şeyi çekmiş ya da en azından deneyimlemiş, girişimde bulunmuş olurum. Sevilen bir asistan olmak, beş yıl sonra, gerçekten iyi bir hedef olurdu. Ufak tefek malzeme alıp işletmek çok iyi bir fikir gibi geliyor bana, öyle şeyler düşünüyorum. Yani bir şekilde burada olmak istiyorum. Sektörün içerisinde kalmak istiyorum.
Öğrencilere Tavsiyelerin Nedir?
Sette çok şey öğreniyorsun. Ben ilk gittiğim stajda, ilk defa hayatımda set gördüğümde büyülenmiştim. Dev gibi ışıklar bilmemneler falan. Bir sürü insan var hepsi başka bir şey yapıyor ve ortaya bir ürün çıkıyor yani bu kadar kolektif bu kadar güzel bir iş başka nerede var bilmiyorum.
Benim tavsiyem en az iki üç tane büyük set görmeleri. O kolektif, büyüleyici set ortamını görmelerini tavsiye ederim açıkçası; ama bu demek değil ki beş yıl sette çalışmadan kendin bir şey yapamazsın diye bir şey de yok. Eğer bölümün sinema televizyonsa bir öğrencinin o zaman mezun olmak için birkaç iş çekmiş olman gerekiyor. Ama öğretmenlik okuyordur, çok alakasız bir yerden sektöre gelmek istiyordur belki. O noktada artık DSLR kameralar gerçekten çok ilerledi ve bunu biz asistan arkadaşlarımız ile de konuşuyoruz, ileride, 5 sene kadar kısa bir süre sonra ALEXA’nın bir DSLR’ı çıkabilir. Artık 6K’lar 5K’lar DSLR’lar ile çekilebiliyor. Çok yükseldi bu iş. Yavaş yavaş sinema filmleri çekilmeye başlanıyor. Iphone ile bile çekiliyor. O yüzden öyle atla deveye falan gerek yok gerçekten. Malzeme kiralanan yerler var. Oralara da girebilirler. Ama benim tavsiyem bir kere de olsa o ortama girip görmeleri.
Şu anda aşırı bir görüntü dünyasında yaşıyoruz. Bilgiye erişim çok kolay aslında ama eriştiğin bilgi aslında çok yüzeysel. Benim önerim bir şeyi merak ediyorlarsa derinlemesine araştırmaları. Kitap okumak olur, film, belgesel olur. Bu konu hakkında bilirkişiler ile iletişime geçip ondan birebir dinlemek olur. Herkesin öğrenme şekli farklı.
Onun dışında kadın hemcinslerime bir şekilde bu işe girişmelerini tavsiye ederim. Göründüğü kadar zor değil. Doğru insanlarla karşılaşırsan önünü kesecek bir şey yok. Onlara eğer birisi bu erkek işi derse kesinlikle dinlemesinler. Böyle bir şey yok çünkü. Şöyle bir şey var. 10 küsür sene önce Deniz Eyüboğlu, Meryem Yavuz, ve diğer öncü kadınlar eğer “Bu iş erkek işi,” diyenleri dinleselerdi bu yolu bize açmamış olacaklardı. Şu anda onlarca kadın asistan var sektörde. Bir sürü görüntü yönetmeni var. Muhtemelen onlar yolu açmasaydı daha geç olacaktı ya da belki de hiç olmayacaktı.
Bu lafları dinlemek gerçekten çok anlamsız. Erkekler gördü ki kadınlar kamera asistanı olabiliyorlar. Daha önce görmeyen de gördüğü zaman “Aaa demek ki olabiliyormuş,” diyor. Çünkü kafalarında bunu hayal edemiyorlar. Bu malzeme çok ağır, dağları taşları çıkarıyorsunuz. Nasıl taşısın kadınlar bu ağır malzemeyi diye düşünüyorlar ama görüyorlar ki taşınabiliyor. O zaman anlıyorlar. “Yapılabiliyormuş demek ki, bu benim önyargım,” diyorlar. Ama bunu göstermek gerekiyor sadece insanlara. Korkacak hiçbir şey yok. Bir yerden başlamak gerekiyor. Bize sorulabilir en kötü. Nereden başlayacağız diye.
Onun dışında spesifik olarak ben kamera asistanı olacağım diyen arkadaşlara önerilerim olabilir. Ben staja gide gele öğrendim malzemeyi ve çok uzun sürdü. O yüzden bunu asla önermiyorum. Bence bir rental ile konuşup orada çalışıp bir süre malzemeyi öğrenebilirler. Çünkü o zaman bütün malzemeye erişim ile hepsini inceleme fırsatı elde edebilirler. Benim bir yıl sürdüyse ve gide gele işte bu işin inceliklerini, malzemelerin ne işe yaradığını öğrenmem onlar için çok daha kısa sürebilir. Şanslıysam bir ayda 5 kez staja gidebiliyordum zaten. Ne zaman ki bir uzun metraja gittim o zaman konu benim kafamda oturdu. Rental’a girseydim 3-4 ayda işi çözerdim. Malzemeyi karıştıra karıştıra öğrenmek daha kolay oluyor Rental’da. Önerim bu olur.
Yüksek riskli çalışma alanı olarak geçiyor set şartları. Maden işçileri statüsündeyiz aslında. Yüksek voltaj altında çalışıyoruz. İş güvenliği konusunda kendimizi artık çok geliştirdik seneler içerisinde. İdeal düzene yakın değiliz hala. Belki de size hitap etmeyecektir. Belki de masa başı bir iş daha uygun olabilir sizin için. Denemeniz gerek.