Öncelikle ütopya ve distopyayı tanımlayalım:
Ütopya sosyal, politik ve etik olarak ideal olan mükemmel yer olarak kabul edilir. Ütopya ideası, 1516 yılında Sir Thomas More tarafından yazılan “Ütopya” isimli kitapta tanımladığı hayali, ideal toplumdan gelmektedir. Bu toplumda fakirlik, yoksunluk ve çile çeken insanlar yoktur.
Ütopya kelimesi Yunanca’da “hiçbir yer” ya da “olmayan yer” olarak çevirebileceğimiz “utopia” kelimesinden gelmektedir. (İngilizce’ye de “no place” olarak çevrilir.) Aslında kelimenin kökenine ve anlamına baktığımızda ütopyanın var olmayan ve var olamayacak bir yer anlamına geldiğini görüyoruz. Ütopyalar var olamaz çünkü insan doğasının ya da varoluşun gerçeklikleriyle örtüşmezler.
Distopya ise ütopyanın tam tersidir. Yozlaşma, korku, baskı gibi elementlerle yaşamın çekilmez hale geldiği durumdur. Distopyalarda toplumlar genelde savaşlar, çevresel yıkımlar, baskılar, terör, hastalıklar, aşırı nüfus artışı gibi durumlar sebebiyle insanlığın acı çekmesi üzerine kurulur.
Distopik Kurgu Nedir?
Distopik kurgunun ortak öğeleri; sürekli devam eden savaşlar arasında sıkışmış toplumlar, sosyal ve ekonomik sınıflar arasındaki dev uçurum, çok fakirleşme, çevresel felaketler ve bireyselliğin yitirilmesidir. Distopik kurgunun temel özelliklerinden biri sosyal kontroldür. Distopyalarda sosyal kontrol toplumdaki etkili alanların (bürokrasi, kurumlar, din, teknoloji, felsefe gibi) ele geçirilip yönlendirilmesiyle yapılır.
Totaliter rejimler de distopik kurgunun öğeleridendir. Totalitarizm toplumun tek elden ya da küçük bir yönetici grubu tarafından yönetildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin baskılandığı devlet düzenidir. Totaliter rejimlerde halk sürekli olarak “düşünce polisi” tarafından gözetlenerek ve denetlenerek kontrol altında tutulur. Bunun en iyi tanıdığımız örneklerinden biri George Orwell’in 1984 isimli distopik romanıdır. 1984 yayınlandığından bu yana sayısız kitaba, filme, diziye ilham vermiş ve kültürel bir mihenk taşı olmuştur.
Distopik Kurgunun Amacı
Spekülatif kurgular, eğer insanlar varoluşsal tehditlerle (iklim değişikliği, nükleer savaş, hızlı nüfus artışı, otoriter rejimler gibi) baş edemezse topluma neler olabileceğini gösterir. Distopik kurgular da spekülatif kurgu çatısı altındadır.
Aynı zamanda distopyaların neredeyse tamamı alegoridir. Distopik kurgunun alegori olarak amacı bizlere değişmediğimiz takdirde nelerin yanlış gidebileceğini göstermek ve bunların nasıl kötü sonuçlar doğuracağına dair uyarmaktır.
Distopik Edebiyat
Distopik edebiyat oldukça popüler ve 19. yüzyılın sonlarından beri hayatımızda. Samuel Butler’ın 1872’de yayınlanan Erewhon isimli kitabı yapay zekanın tehlikeleriyle ilgili uyarılarda bulunuyor ve ilk distopik romanlardan kabul ediliyor. Bir diğer erken dönem distopik roman örneği ise Jack London’ın 1908 yılında yayınlanan Demir Ökçe (The Iron Heel) isimli kitabı. Bu kitap da 20. yüzyıldaki faşist rejimleri ve toplumdaki sınıfsal ayrımın uç noktalara ulaşmasını konu alıyor.
Bazı Distopya Romanları:
- Cesur Yeni Dünya (Brave New World) (1932) – Aldous Huxley
- Fahrenheit 451 (1953) – Ray Bradbury
- Sineklerin Tanrısı (Lord of the Flies) (1954) – William Golding
- Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) (1962) – Anthony Burgess
- V for Vendetta (1982) – Alan Moore and David Lloyd
- Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale) (1985) – Margaret Atwood
- The Children of Men (1992) – P.D. James
- The Road (2006) – Cormac McCarthy
Tüm bu romanların filme veya diziye uyarlanmış olmaları aslında bu türün ne kadar popüler olduğunun bir diğer göstergesi. Distopik kurgu öğelerinin başarılı bir şekilde sinemaya aktarılmasının bir sebebi de bu epik dünyaların görsel olarak vurucu bir şekilde tasvir ediliyor olması.
Ütopik ve Distopik Kurgu
Mantığa aykırı gibi gelse de aslında kurgusal ütopyalar aynı zamanda distopyalardır. Başka bir deyişle, savaşsız, refah ve mükemmel toplumların resmedildiği ütopyalar çoğunlukla sömürülen bir sınıf üzerine kurulmuştur ya da bu toplumdaki insanlar bazı temel bireysel özgürlüklerden yoksundurlar.
Örneğin H.G Wells’in Zaman Makinesi kitabında ütopik dünya yer altında yaşayan köleleştirilmiş bir topluluk üzerinde varlığını sürdürmektedir. Pleasantville filminde mükemmel toplumun ancak yavan bir riayet ile mümkün olduğu anlatılır.
Wall-E filminde de geleneksel distopya ve ütopya fikri bir arada bulunur. Çevresel felaketler sonucu yaşanamaz hale gelen Dünya ve görece ütopya diyebileceğimiz, insanların yeni yaşam alanı olan galaktik seyir gemisi. Tüm insani ihtiyaçların karşılandığı öne sürülse de bu ütopyada insanlar, onları gerçekten insani kılan deneyimlerden yoksunlar.
Sinema ve Televizyondan Distopya Örnekleri
Distopik kurgular sadece edebiyatta değil sinema ve televizyonda da spekülatif kurgunun en popüler türü olmaya devam ediyor. Peki distopyalar birçok insan için ne anlam ifade ediyor? Neden bu kadar popülerler?
Sebeplerden biri distopyaların bir nevi kehanet niteliğinde olmaları. Geleceğimizin olası senaryolarının bizi büyüleyen bir korkutuculuğu var. Özellikle zaman geçtikçe distopyalarda izlediklerimizi veya okuduklarımızı gündelik hayatlarımızda da deneyimlemeye başladıkça distopik kurguların etkisi daha da artıyor.
Popüler distopik film örnekleri:
- Mad Max (1979) – George Miller
- Terminatör (1984) – James Cameron
- Brazil (1985) – Terry Gilliam
- Robokop (1987) – Paul Verhoeven
- 12 Maymun (1995) – Terry Gilliam
- Matrix (1999) – Wachowski Kardeşler
- Azınlık Raporu (2002) – Steven Spielberg
- A Scanner Darkly (2006) – Richard Linklater
Distopik dizi örnekleri:
- The Handmaid’s Tale
- The Walking Dead
- The 100
- Black Mirror
Distopyayı Görselleştirmek
Distopik bilim kurgu filmlerinde ve dizilerinde hikayenin geçtiği fütüristik dünyayı yaratabilmek için genellikle özel efektler ve mizansen öğeleri (Set tasarımı, Aydınlatma, Kostüm, Makyaj, Sahne donanımı) kullanılır.
Ridley Scott’ın Blade Runner’ı, distopya filmleri arasından mizanseni, sinematografisi ve görsel efektleriyle sıyrılır. Film çevresel felaketler, otoriter rejim, kurumsal kontrol gibi distopik kurgunun tipik öğelerini barındırır.
Orijinal filmden 30 yıl sonra çekilen Blade Runner 2049, ilk filmin mizansenini genişletip daha sofistike özel efektler kullanarak seyirciye tam bir distopya olan daha geniş bir dünya sunar.
Distopik kurgular bir anlamda rahatlatıcı da gelebilir. Yaşayabileceğimiz kötü geleceği görmek ve henüz o duruma düşmeden bazı şeyleri düzeltebilme imkanına sahip olduğumuzu bilmek bir umut kaynağı olabilir. Olabilir diyorum çünkü insanlar olarak bugüne kadar pek de gördüğümüz ve yaşadığımız olaylardan ders alıyor gibi değiliz ne yazık ki. Ancak kesin bildiğimiz bir şey var ki distopik kurgular yıllardır insanlara sayısız alanda ilham oldu ve olmaya devam edecekler.