Rahatsız edici filmlerin yönetmenleri arasında üst sıralarda yer alan Lanthimos’un kendine has tarzıyla hayran kitlesi genişliyor.
Realist hikayelerdeki gibi anlamlı bir akışı olmayan, “ruh eşini zamanında bulamayan birisi istediği bir hayvana dönüşmek zorunda kalsa ne olur?” gibi garip sorulardan yola çıkarak yarattığı filmler ile her yıl filmografisine eklemeler yapıyor.
Temel Bilgiler
Yorgos Lanthimos, 23 Eylül 1973 yılında Atina/Yunanistan doğumludur.
Atina’da yer alan Stavrakos Film Okulu’nda Sinema ve Televizyon bölümünde eğitim gören Lanthimos, televizyon reklamları, müzik videoları, kısa filmler ve tiyatro oyunlarında yönetmenlik yaptı.
İlk uzun metraj filmi “Kinetta”, Toronto ve Berlin film festivallerinde gösterildi.
İkinci uzun metrajı olan “Dogtooth” filmi ile Cannes Film Festivali’nde “Un Certain Regard prize (Belirli Bir Bakış Ödülü)” kazandı. Dünya çapında tanınmasına ön ayak olan bu filmin ilham kaynağı, 1950’lerde Meksika’da yaşanan davadan esinlenerek Arturo Ripstein tarafından çekilmiş “El Castillo de la Pureza (Saflığın Kalesi)” filmidir. Birebir aynı hikaye üzerinden ilerleyen Lanthimos, oluşturduğu dünya ve dekor, yönlendirdiği oyuncular, seyirciyi yavaş yavaş rahatsız etmeye başlayan hikaye akışıyla kendine has anlatımını herkese tanıtmış oldu.
Hollywood oyuncularıyla çektiği ilk filmi “The Lobster”, Oscar’a aday olmuş ve hayran kitlesini en az iki katına çıkarmayı başarmıştır.
Bakış Açısı
Yunan Yeni Dalgası (ya da Yunan Tuhaf Dalgası) akımında yer alan Lanthimos, politik ve ekonomik taraftan çok sosyolojik ve psikolojik noktalara değiniyor.
Yunan Yeni Dalgasının karakterleri kendilerine yabancılaştırma ve imkansız gözüküp “Ne alakası var? Mantıksız.” diyebileceğimiz her şeyi kendi evreninde mümkün kılan ve mantık çerçevesine oturtan bir yapısı var.
İşte Lanthimos’un filmlerindeki rahatsız edicilik de buradan geliyor. Kutsal Geyiğin Ölümü filminde çocukların yürüyememesini ve aileden birisinin kendini feda etmesi gerektiğini anlamlandıramıyor olsak da süreç içerisinde bu duruma alışıp sonucun ne olacağını merakla takip ediyoruz.
Görsel olarak değil de hikayenin ilerleyişi ve ritmiyle alakalı bir rahatsız edicilik söz konusu. Lanthimos’un çoğu filminde final sonrası kendinize gelmeniz ve filmi idrak etmeniz zaman alıyor.
Hollywood oyuncularıyla tanışıp çalıştıkça hikayelerinin konu bakımında farklılaştığını görüyoruz. Bu farklılık en çok “The Favourite (Sarayın Gözdesi)” filminde kendini gösterse de kısa filmi “Nimic” ve festivallerde yeni yeni gösterime giren filmi “Poor Things” ile The Favourite’ın açığını kapatmaya başlıyor gibi duruyor.
Rahatsız edicilik bakımından Lars Von Trier ile aynı kategoride görebiliriz. Türk sinemasından örnek yönetmenlerimiz, hikayenin oluşturulmasını sağlayan garip soruları ile Onur Ünlü ve rahatsız edicilik açısından da Can Evrenol olabilir.
Hikaye Ritmi
Lanthimos genellikle filmlerini sakin tonlarda yürütüyor. Çok büyük fiziksel aksiyonlar yerine diyaloglar ve konu ile çarpıcı bir etki yaratıyor. Klasik yapıdan şaşmıyor, krizler ve çözümler ile doruk noktasına çıkarıp ardından hızlıca finale ulaştırıyor.
Müzik ve ses kullanımı sayesinde seyircinin gerilimi hakkıyla yaşamasını sağlıyor. Filmlerde sessizliğe de yer vererek gerilimi biraz daha arttırmayı hedefliyor.
Renk Paleti
Her filminde farklı renk paleti kullanan Lanthimos’un en belirgin renklerini soğuk mavi ve tonlarında seçerken alt tonlarda yeşile kaçtığını görüyoruz. Soluk pastel renklere de oldukça yer veriyor.
Dogtooth filminde gölgeler yeşil, aydınlık olan yerler de mavi tonlarda seyrediyor. Ne kadar büyük olsalar da ailesi için çocuk kalan 3 karakterin kıyafetleri anne ve babasının kıyafetlerinden daha farklı. Çoğunlukla sade ve açık tonlarda kıyafetleri var. Bahçe sahnelerinde daha ön plana çıkmaları için koyu tonlu kıyafetler tercih ediliyor. Çoğunlukla çocukların bilgisiz ve habersizliğinden kaynaklı saflıklarına değinmeyi başarıyor.
The Killing of a Sacred Deer filmi diğer filmlere oranla kendi içinde ton değiştiren bir film. Bazı sahnelerde sarı, bazı sahnelerde macenta, bazı sahnelerde mavi, bazılarında yeşil ön plana çıkıyor. Film tamamen bulunulan ortamın ve durumun tonuna göre ton değiştiriyor. Sürecin sonlarına doğru işler karıştıkça çaresizlikleriyle kabullenişlerine göre mavinin ve karanlığın gücü artıyor.
Çoğunlukla karanlık ve kasvetli, güç dengeleri üzerine duran The Favourite filminde dönemden kaynaklı tercih edilen dekor olan mumun ışığı, karanlık koridorlardan geçiş sırasında mavi tonlar ile kontrast sağlıyor. Gün içerisinde mavi ve yeşillerin yanı sıra pastel tonlar da tercih ediliyor ve entrika olmadığı sürece kontrastı düşük tutmayı sağlıyor. Gerilimi rengin yoğunluğu, açıklık ve koyuluğuyla yansıtmayı tercih ediyor. Kraliçenin kendisini esir düşürdüğü yalnızlığına ve bağımlılığına, Sarah’nın güç kontrolüne ve Abigail’in karakter dönüşümüne göre renk tonu ve kontrastı değer kazanıyor.
Filmler ve Anlamları
The Lobster
Lanthimos’un Hollywood oyuncularıyla olan ilk uzun metrajı olan The Lobster 2015 yılında vizyona girdi. Oyuncu kadrosunda Colin Farrell, Rachel Weisz, Olivia Colman, John Reilly ve Lea Seydoux gibi isimlerin yer aldığı film, absürt kara komedi türünde seyircinin kafasında soru işaretleri oluşturuyor.
Ana karakterimiz David, ruh eşini bularak bekarlıktan kurtulmayı amaçlamaktadır. Bunun için eş bulmak için tercih edilen otele gider fakat bu otel sadece tanışma için etkinlik düzenleyen bir otel değildir. Gelen misafirlerin 45 gün içerisinde eşlerini bulmaları gerekir. Eğer bulamazlarsa kendi tercih ettikleri bir hayvana dönüştürüleceklerdir. Ayrıca dip not düşerler: “Hayvana dönüşmekten korkmamalısınız. En azından bir eşiniz olması için ikinci şansı elde edersiniz.”. David bu otele geldiğinde ilk sorulan soru hangi hayvan olmak istediğidir. Bu soruya “Istakoz” cevabını verir. Istakozların 100 yıldan fazla yaşayabildiği, aristokratlar/asiller gibi “mavi kanlı (blue blood)” oldukları, kendisinin gençliğinden beri çok iyi yüzücü olduğu sebeplerini sunar (“Blue Blood” tanımı, ten rengi çok açık beyaz olan asillerin damarlarının belirgin bir şekilde mavi olmasından kaynaklıdır. Eski zamanlarda kişilerin beyaz renkli olmaları, kendi konaklarında vakit geçirecek kadar zengin oldukları anlamına gelirmiş.). Otele kabul edilen David, hayvana dönüşmemek ve eşini bulabilmek için kendisiyle hiç alakası olmayan insanlara yaranmaya çalışır. Kötü giden ilişkiden sonra hayvana dönüştürülmek istemeyen David otelden kaçar ve önceki zamanlarda da onun gibi kaçmış olan bir gruba denk gelir. O grup içerisinde ruh eşini bulur fakat olaylar çok da iyiye gitmez.
Toplum baskıları ve birey-toplum psikolojisine değinen bu yapımda bireylerin yalnızlığına ve korkularına değinmek için geniş açılı kadrajlar tercih ediliyor. Kovalamaca sahnelerinin yavaşlatılması sanat eseri etkisi yaratırken aynı zamanda hikayenin zaman işleyişini bozmuyor ve müzik kullanılarak hafifletiliyor. Filmde cinsel içerikli ve rahatsız edici sahneler yer alıyor.
Toplumun bekarlara “Görüştüğün birisi/flörtün/sevgilin var mı?”, “Ne zaman evleneceksin?” gibi baskıları üzerine yanlış kararlar vermeyi ve bazen bazı şeylerin vakit aldığını anlamamız için önerebileceğimiz garip filmlerden birisi.
The Killing of a Sacred Deer
Colin Farrell ile Lanthimos’un ikinci projesi olan The Killing of a Sacred Deer filmi 2017 yılında vizyona girdi. Dram, gerilim/korku türündeki bu film Lanthimos’un Dogtooth filmi ile benzer gerginliği ve soru işaretlerini taşıyor.
Başarılı cerrah Steven, sarhoş olduğu için ameliyat sırasında bir hastanın ölümüne sebep olur. 16 yaşındaki Martin, babasının ölümünden sorumlu tuttuğu Steven’a başta hiçbir öfke göstermez. Yaşanılan olaydan dolayı pişmanlık yaşayan Steven, Martin’i himayesi altına alır ve onun daha iyi bir hayat yaşaması için para desteği, hediyeler ve aile ile birlikte vakit geçirmesi teklifiyle ona yardımcı olmaya çalışır. Bu durumu fırsat bilen Martin, Steven’ın kusursuz ailesine ve zengin hayatına dahil olur. Bir gün hiç beklenmedik ve nedeni belirsiz bir şekilde Martin’in kızı ve oğlu yürüyemez. Hastane kontrolleri, nedenin araştırılma çabaları olsa da çocukların neden yürüyemediğinin sebebi bulunamaz, işler daha da kötüye gider ve çocuklar ölüme yaklaşır ta ki Martin olanları açıklayana kadar. Çocukların yürüyememe ve daha da kötüleşme sebebi Steven’ın günahıdır ve acısını suçsuz çocukları çekmektedir. Bu “lanetten” kurtulmaları için ancak günahın dile getirilmesi ve bir kişinin kendisini feda etmesi gerekir.
Bu filmde Lanthimos’un genel renk tercihlerinde çok büyük değişim gözükmese de renk paleti biraz daha geniştir. Geniş açılı, hafif bozulmalı görüntülere yer verirken yakın planlar da kendini gösterir. Mekanları tanıtmanın daha gerekli olduğu bu hikayede geniş planların tercih edilmesi anlaşılabilir.
Film, Yunan mitolojisindeki bir hikayeden esinlenerek yaratılmış. Hikayede Iphigenia’nın babası Agamemnon yüzünden Artemis’in kutsal geyiği ölür ve Artemis karşılık olarak Agamemnon’un Iphigenia’yı kurban etmesi gerektiğini söyler. Bu hikayenin aynısını yaşayan Steven, sorumluluk almayı ve hatasını kabul etmeyi istemez. Aile, film boyunca hiçbir sorun yokmuş gibi davranır fakat sorun çok büyüktür. Çocukları arasında seçim yapmak zorunda kalmamak için farklı yöntemler bulur.
Anlatılmak istenenler işlenen bir günahın karşılıksız kalmayacağı, sorumluluk alır seçim yapmamız gerektiği ve en büyük acının kişinin kendi ölümü değil en sevdiğinin ölümü olduğu ile alakalıdır.
Festivallerin Şimdiki Gözdesi: Lanthimos’un Yeni Filmi
Poor Things
2023 yapımı Poor Things, steampunk kara komedi türünde oldukça renkli ve Lanthimos’un tuhaflığına denk bir film olarak film festivallerinde gösterimine başladı. 1992’de yayımlanan aynı isimli bir romandan esinlenen bu film, Viktoraya döneminde intiharının ardından bir bilim adamı tarafından tekrar diriltilen Bella’nın ahlaksız bir avukatla birlikte ülke ülke gezerek cinsel özgürleşmesini ve kendini keşfetmesini anlatıyor. Beyaz perdede Bella’nın kendini keşfederken kadınlar için eşitlik ve özgürlüğü savunmasını izleyeceğiz.
Filmin oyuncu kadrosunda The Favourite filminde birlikte çalıştığı Emma Stone ile birlikte Mark Ruffalo, Willem Dafoe gibi ünlü isimler de yer alıyor.
Filmin senaryo fikri Lanthimos’un The Favourite’ı çekerken aklına gelmiş ve Emma Stone’un başrol olması gerektiğini düşünmüş. Stone’un söylediğine göre Poor Things’in çekimleri The Favourite filmine göre çok daha farklıymış ki yayınlanan fragmandan iki filmin birbirinden çok farklı olduğunu görüyoruz.
Filmle alakalı ilk resmi açıklama Şubat 2021’de yapıldı. Daha bu filmin planları yapılırken Stone ve Lanthimos 2022 yılında “Bleat” adına bir kısa film çektiler. Pandemi döneminden kaynaklı ilerlemesi geciken Poor Things projesinin çok büyük bir çoğunluğunda Stone da yer aldı ve Lanthimos ile birlikte video görüşmeleriyle ekibi toparladılar. Film için dans dersleri alıp saçlarını boyayan Stone’un bu filmde harika bir iş çıkardığı söyleniyor.
İlk gösterimini 80. Venedik Film Festivali’nde yapan ve Altın Ayı alan filmin vizyon tarihi Eylül 2023 olarak düşünülmüş fakat SAG-AFTRA eylemlerinden dolayı vizyon tarihini Aralık 2023 olarak belirlemişler. Dünya çapında vizyona girmesi 2024 yılının ilk 3 ayı içerisinde olacak gibi gözüküyor.
İlk gösterimiyle olumlu tepkiler alan bu filmin evreni renkler ve karakter absürtlüğü yönünden Wes Anderson evrenini anımsatmıyor değil.
Filmin vizyon tarihini sabırsızlıkla bekliyoruz desek yalan olmaz…