“Yönetmen, yazar ve film yapımcısı Mu Tunç ile “Genç Rönesans: Dijital Yaratıcıların Hayatta Kalma Rehberi” adlı yeni kitabını konuştuk. Genç Rönesans, olağanüstü derecede güncele dair, sadece sektöre yeni girenlerin değil, hali hazırda yıllardır sektörde olanların da gözünü açabilecek, samimi ve çok cömert bir kitap.
İçerisindeki bilgiler, deneyimler ve tavsiyeler -çoğu zaman düşülen bir hatanın aksine- asla tepeden inme, aktarılan kişinin gerçekliğine duyarsız bir şekilde aktarılmıyor, oldukça şefkatli ve yapıcı bir dili var. Kitabı bitirdikten sonra, dinamikleri hızla değişen dijital içerik dünyasında tehlikelerden korunmak konusunda refleksleriniz güçlenmiş olarak ve en önemlisi de daha özgüvenli bir şekilde üretiminize devam edeceğinize şüphe yok.
2 ila 5 sayfadan oluşan 67 bölüme sahip olan kitabı her açtığınızda Mu Tunç ile bir kahve içmeye gitmiş ve orada yüz yüze sohbet ediyormuşsunuz hissi veriyor. Okuması çok keyifli. Kitabın kapağındaki harika illüstrasyon da dahil olmak üzere, bölüm aralarında yer alan terapi niteliğindeki muhteşem illüstrasyonlar ise Frank Leung’a ait.
Şu ana kadar ülkemizdeki sektöre dair kitaplara bakılınca kapsadığı konular bakımından bir benzerini hatırlayamadığımız bu özgün kitabın yazım sürecine dair Mu Tunç ile yaptığımız röportaja geçmeden evvel kendisinden kısaca bahsedelim.
Genç Rönesans’ı ise buradan sipariş edebilirsiniz.
Müzisyenlerle dolu bir aileye doğan Mu Tunç, çok erken yaşlarda eline kamerayı aldı. 19 yaşında ilk ticari reklam filmini çekti. Reklam dünyasını en genç isimlerinden biri oldu. Coca-Cola, L’Oreal, MasterCard, Starbucks, markalarının reklam ve dijital pazarlama kampanyalarında yürütücü olarak rol aldı. MUBI ve Les Benjamins markaların global start-up marka direktörlüğünü yönetti. 2010 yılında deneysel video serisi Diary of Mu’ya start verdi. Melissa George, Asia Argento, Róisín Murphy, Francesco Carrozzini gibi isimlerle Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde çektiği video serileri uluslararası çapta yankı uyandırdı. 2018 yılında ilk uzun metrajı Arada’yı çekti. Arada, birçok film festivali ve müzenin gösterim programında hala yer alıyor.
- Bir kitap yazmak aklınızda olan bir şey miydi? Daha öncesinde hali hazırda yazdıklarınız, notlarınız var mıydı?
Uzun zamandır aklımda vardı fakat nasıl bir konuda yazacağıma içgüdüsel olarak karar aldım. Genç Rönesans zaten dünyada dijital yaratıcılığın günümüz sürecine nasıl geldiğini biraz özetleyen bir kitap.
Bizler jenerasyon olarak değişimin tarihte en fazla ve sıklıkla yaşandığı bir dönemde yaşamaktayız fakat etrafımızdaki en yaratıcı insanlar bile bu değişimi bazen tam olarak anlayamıyor. Bütün dijital evrimle, yaşadığımız değişimi gözler önüne sermek istedim. Fakat kitap bunu çok eğlenceli ve farklı bir dille ele alıyor. Sıfırdan yazmaya başladım ve geldiği gibi aktı açıkçası. Bu süreçte kafamdaki her şeyi kağıda dökmüş oldum.
- Kitabı yazım sürecinizi biraz anlatır mısınız? Kaleminizi ilhama duyarsız kılıp her gün belirli miktarda yazanlardan mı, yoksa ilham gelip bir gecede sayfalarca yazanlardan mısınızdır?
Yazarken her ikisi de oldu. Bazı günler sayfalarca yazdım, bazı günler ise sadece notlar alıp baktım. Belli bir disiplin ile hep geçti açıkçası süreç ama içgüdüsel davranıyorum yazarken.
- Neden kitap? Neden bir YouTube serisi ya da Podcast değil?
Youtube veya podcast’leri önemsiyorum fakat her ikisi de belli bir bilgi seviyesinde olduktan sonra üstüne bir şey dinlediğinizde veya izlediğinizde bilginizi pekiştiren platformlar. İnsanın en iyi öğrenme yöntemi, doğası gereği kitap üzerinden çalışmakta. İnanın hala da bu böyle. Ben özellikle Genç Rönesans içerisinde yazan değerli bilgileri, tatlı bir dille hap gibi bir düşünce bütünlüğünde vermek istedim. Youtube veya podcast de bu detaylar çok kafa karıştırıyor ama kitap okurken insanın daha iyi algılamasını sağlıyor. Aynı zamanda kitap kalıcı bir değer. Şu anda türünün enteresan bir örneği olarak dijital kültür üzerine yazılmış Türk kitapları tarihinde yerini aldı.
- Sektörde çoğu insan bildiklerine kendine saklar, diğerlerine de “Ben bunları ne zorluklarla öğrendim, neden paylaşayım,” derken bu kadar samimi ve cömert olmaya karar verme hikayenizi merak ediyoruz.
Beni biliyorsun, tabuları yıkmak zaten hep en büyük önceliğim. Her projemde tabu olarak görülen bilgileri yerle bir ettim. ‘Türkiye’de punk mı varmış.’ deyip, ilk filmim Arada’yı yaparken kimse ilgilenmez sözleriyle küçümsemeye çalıştılar… Tarihinde en çok ses getiren bağımsız projelerden biri oldu. Projede yer alan tüm oyuncuların hayatını değiştirdi. Filmden sonra iki saniye gözüken kişiler bile fenomen oldu.
Sonra ikinci filmim de Netflix’in tarihinde gösterdiği ilk Türk belgesel film oldu. Benim açtığım yoldan dolayı onlarca belgesel şimdi meydana gelebiliyor. Hayatım boyunca hep beni engellemeye çalıştılar ben de onları alaşağı ettim. Cömertliğim çünkü beni hep kazandırdı. Genç Rönesans ile de üzerime düşeni son olarak yapıyorum.
Şimdide amacım özellikle genç yaratıcıları, yaşlı dedeye bağlamadan, benim gibi olanların da önünü açacak bilgiler paylaşarak, bu üst – alt tabularını yıkmak. Fakat bu karşılıklı bir ilişki. Si zde mesela bu yaptığımı anlayıp, değerli görenlerdensiniz. Bazı gençlere bakıyorum, hala yüzeysel kamera – lens bilgisi paylaşan tipleri Youtube’da izleyip bilgi edindiğini zannediyor. O kişiler size tarihi geçmiş bilgileri sunuyorlar veya dikkatli izlersen, hep balığın kendisini göstererek şov yapıyorlar ama balığın nasıl tutulacağını veya oltadaki balığı nasıl koruyacağınızı anlatmıyorlar. Çok uyanık tipler, detay ezber bilgiler üzerinden şovmenlik yapıp, gençlerin ilgisini üzerine alıp, onların ilgileriyle tekrar kazanç elde ediyorlar. Benim amacım bu kitapla, gerçekten size kimsenin anlatmayacağı veya gerçekten çok fazla özel çevre ile para harcadıktan sonra edindiğiniz bilgileri arkadaşça size aktarmak. Eğer Genç Rönesans kitabını ben 20’li yaşların başında bir dijital yaratıcı olarak okusaydım, gerçekten zihnim 360 derece değişirdi.
- Giderek bireyselleşen üretim süreçlerinde “insanın kendi gibileri etrafına toplaması gerektiği” vurgusu, okuyanlarda “Nasıl?” sorusunu uyandırabilir ve zaman zaman bu arayış aynı niyette olmayanlar tarafından sömürüye maruz kalabilir (“Bu işte bütçesiz çalışalım, tanışalım, devamı zaten gelir”ciler). Henüz güvenli klanını bulamamış olanlara yönelik dayanışma önerileriniz var mı?
Biliyorsun kitapta aşırı komik bir bölüm var; ‘Şimdi sen bedavaya yap, sonra çok iş yapacağızcılar.’ Aynen türün adı bu şekildedir. Gençlerin artık şovmen tiplere kapılmaması gerekiyor. Şu anda bakıyorum, spor ayakkabı giyen, ofisine renkli led ışıkları koyan kişileri kendi gibi görüp, hemen boyunduruğu altına giriyorlar. Ama daha efendi ve dürüst kişiyle tanıştığında onu ezik birisi zannedip dalga geçiyorlar. Tam tersini yapması gerekirken, aslında gördüğü basit ucuz makyajlara takılıp, konunun gerçeğini bulamıyorlar. Birincisi dijital yaratıcı olan birisi zaten gören kişidir. Görme eylemini soyut anlamda kullanıyorum. Kimin emeklerle ve bilgiyle bir yere geldiğini, kimin şovmen olduğunu iki saniyede anlayan zaten başarıya ulaşır. Dayanışma biraz etik değerleri önemsemekten geliyor.
İşte ‘genç yetenekleri’ destekliyoruz pozitif mesajıyla, ucuza yetenekleri kapatıp köleye çeviriyorlar. Gençler bunu şu anda anlamıyor, gelecekte anlayacaklar. Hatta silikon vadisinde bu davranış eyleminin adı var; ‘gold handcuffs’ – ‘altın kelepçe’ deniliyor.
Mu tunc
Yalan söyleyen veya spor ayakkabılarıyla – led’li ışıklarıyla kendini silikon vadisinde teknolojisi gurusu zanneden egolu tipleri gördüklerinde tav olmamaları gerekiyor. Hani bir laf vardır ya; ‘bana arkadaşını göster, ben sana kim olduğunu söyleyeyim.’ tam o lafın dijital yaratıcı versiyonu; ‘bana tav olduğun şeyi göster, bende sana kim olduğunu’ söyleyeyim diyorum. Bir de birbirlerini avlayan yeni gençler de var, bu uyarıyı buradan yapmak istiyorum. Bazı tipler gidip plak şirketiyle yarım milyondan fazla rakamlara anlaşıp, dönüp Kadıköy’de arkadaşına ucuza albümü yaptırıp, ikinci el mont giyinip hiç parası yokmuş gibi davranıp bu şekilde arkadaşlarını kandıran yeni gençler var. Veya kısa film festivali yapıp, hiç para kazanmadım deyip, sonra yatırım için karavanlar aldıklarını duyarsın. Bir de üstüne büyük dijital platformlar bazı genç kişileri bünyelerine katıp, gençleri ucuza imza attırmak için bünyelerine kattıkları bu insanların yüzlerini kullanıyor. İşte ‘genç yetenekleri’ destekliyoruz pozitif mesajıyla, ucuza yetenekleri kapatıp köleye çeviriyorlar. Gençler bunu şu anda anlamıyor, gelecekte anlayacaklar. Hatta silikon vadisinde bu davranış eyleminin adı var; ‘gold handcuffs’ – ‘altın kelepçe’ deniliyor. Bu bilinen bir şey tüm dünyada, sadece Türkiye’de fazla bilinmiyor. O yüzden yaratıcı olanlar, genç rönesans kitabını okusun, eminim kitabın verdiği enerjiyle, kendi klanını kuracaktır.
- Üretim biçimleri günden güne değişirken, üreticinin hukuki haklarını öğrenebilmesi zor olabiliyor. Kitapta bu konuya dair birçok güncel öneri ve ipucu var. Fakat bu her gün değişen, ve gün gün takip edilmesi gereken bir alan. Üreticiler hukuki hakları üzerine kendilerini nasıl geliştirebilir ve güncel tutabilirler?
Kitapta ben en temeli aktarmaya çalıştım. Temeliniz sağlam olursa, günceli de yakalarsınız. Fakat hukuk söylediğiniz gibi her sene değişen bir kavram değildir. Şükürler olsun ki, insanlık tarihi hukuk gibi gerçekten kutsal bir mertebeyi bulabilmiştir.
Yaşayacağınız birçok durum zaten şu anda en temel hukuk metinlerinde onlarca sene öncesinden yazılı. Örneğin; hukuk bir sinema eserini; video veya film diyerek ayırmaz çünkü olurda uyanık bir kötü niyetli avukat çıkıp, kendince kelime oyunları yapıp sizin eserinizi video diyerek telifsiz göstermeye çalışmasın diye. Hukuk terminolojisinde ‘birbiri ardınca sıralanan resimlere’ ve bu şekilde anlam yaratan tüm eserler türü ne olursa olsun telif hukukuna tabi olur. Bakar mısınız tanımın güzelliğine? ‘Birbiri ardınca sıralanan resim.’
İster video, film veya animasyon olsun hatta VR filmi bile olsun fark etmez. Bu tanımın güzelliğinden hukuk hepsini kavrar. Veya yine en büyük tabulardan biri, ‘filmin sahibi yapımcıdır’ anlayışı. Hayır efendim. Bir film eserinin sahibi, onu meydana getiren kişidir ve 4110 sayılı Kanun sinema eseri sahibini; “yönetmen, özgün müzik bestecisi ve senaryo yazarı eserin birlikte sahibi“ olarak tanımlamıştır. Eğer bu yaratıcı kişiler, haklarını yapımcıya hukuki sözleşme ile devrederse, yapımcı söz sahibi olabilir. Ama ortada hukuki metinle yazılmış imzalı bir sözleşme yoksa, yaratıcı kişi para bile alsa yapımcı söz sahibi olamaz. Çünkü bir eserin sahibi onu mutlak yaratan kişidir.
Yüce insanlık hukukunda bu değiştirilemez bir şekilde tüm dünya ülkelerinde mevcuttur ve Türk hukukunda muhteşem bir şekilde yazılmıştır. Şunu da söylemekte yeri var, Türk telif hukuku dışarıdan eksik gibi gözükse de, temeli çok sağlamdır ve inanın merkez tüm hukuk durumları çok net yasalarla senelerdir sanatçıyı korumaktadır.
Buradaki temel sorun, Türkiye’de art niyetli ve kötü niyetli, özellikle yaratıcı kişilerin üzerinden hegemonya kurmak isteyen çok fazla kişinin olması ve bilgisizlikten dolayı endüstrinin kendi içerisinde oto-sansürler yaratıp, insanları korkutmasından bahsettiğim tabular meydana gelmiştir. Şu anda ‘Kiralık Kameracım’ gibi değerli yerlerin olmasıyla ve değişen teknoloji ile artık yaratım sürecinin asıl sahibi onu yaratan kişilerin, güçlerini kazandığı yeni bir anlayış gelmektedir. Bu sebepten ötürü ben bu kitabın adına Genç Rönesans koydum. Daha yolun çok başındayız ama birlikte herkesin lider olduğu ve yaratıcıların kendi hayatları üzerinden gelir elde edeceği, yaratıcı olanın değerli olduğu geleceğe artık giriş yapılmıştır. Bunu örneklerle müjdeliyor kitap. Bu yüzden de ‘Kiralık Kameracım’ gibi yerlerin kültürel değerinin altını çizmek isterim.
- Kitabın sonunda ikinci bir kitap daha yazdığınız müjdesini alıyoruz. İkinci kitap hakkında biraz ipucu alabilir miyiz?
Şu anda paylaşamam ama bu sefer sınırları daha da zorlayacağım. Çünkü pandoranın kutusunu açmadılar, kırdılar. Patlayarak geliyorum.
- Son olarak seni bulmuşken, Genç Rönesans’ın sonunda bir film ve kitap listesi var. Fakat belki son günlerde izlediğiniz/okuduğunuz ve ilham aldığınız yeni şeyler olmuştur. Kitap/ film/video/üretici kişi vs. olarak güncel önerilerini bizimle paylaşmak ister misin?
Yakın zamanda izlediğim hiçbir şeyi beğenmiyorum ya. Türk projeler zaten alexa-mini çöplüğüne bağladı, sıfır derinlik. Hepsi ya banal şablonlar içeriyor veya propaganda amaçlı projeler yapılıyor.
Yurtdışındaki cool olan dijital platformlar bile artık ‘içerik çöplüğü’ yaratmaya başladı. Eskilerin video kaset dönemi gibi güzel kamera ve ışık kurup, iki tane yakışıklı oyuncuyla, kusarcasına dizi ve film yapıyorlar. Tamamen zaman kaybı. Özellikle Kiralık Kameracım gibi bir yere gelen değerli yaratıcıların, bence eski sinemayı ve değerli babaları izlemeye ihtiyacı var. Kitabımda uzunca bir liste verdim, orada çok sağlam filmler var.
Ama gerçekten bir tane güzel ikinci elden sinema tarihi kitabı satın alsınlar. Kahve parası etmez. Oturun geçmişten günümüze gelin, eski tüm filmleri izleyin. İnternet’de hepsi var artık. Cam gibi herşey. Bu değişim döneminde çıkan filmlerin ve dizilerin birçoğu inanın hatırlanmayacak bile. Sadece zihin çöplüğü yaratıyor. Bizler kafalarımızın berraklığı ile gelir eden yaratıcılarız, o yüzden ilk temel görevimiz zihinlerimizi pırıl pırıl tutabilmek.
Etrafımdaki bir çok kişiye söylediğim, lütfen az ama öz izleyin. Kendinizi bu içerik tüketim çöplüğüne katarsanız, sonunuz hademe olur. Zaten istenilen de biraz budur. Elimizdeki tek değerli şeyimiz olan zamanımızı ve zihnimizi, onların platformlarına bedavaya verip, bizlerde gittikçe oturduğumuz yerde ağzından salya çıkaran varlıklara dönüşmemiz. Rica ediyorum, daha fazla kitap okuyun ve daha az ama öz şeyler izleyin. Göreceksiniz, zihin berraklığı inanılmaz bir hız kazandırıyor kişiye ki bence bizim gibilerin en büyük silahı hızdır.